Ay: Eylül 2009

  • ramazanlarda atatürk

    (Hafız Yaşar Okuyan’dan)

    Atatürk,Ramazan ayına çok büyük bir önem verir, bu ay içinde ince saz heyeti saraya kesin olarak sokulmazdı.Akşamları, beni huzurlarına çağırır ve kuran-ı Kerim’den sureler okutur,kendileri de bunu derin bir hazla dinlerlerdi

    Ramazan aylarında, Hacı Bayram Veli ve ZincirliKuyu Camilerin de şehitlerimizin ruhu için hatim okumamı emrederlerdi. Ben de bu emri yerine getirir,hatim okurdum.

    Peygamber Efendimiz’den bahsederken,”Hazret-i Peygamber’in Zaman-ı Saadetlerinde”diye daima saygı ifade eden kelimeler kullanırlardı.

    Peygamber Efendimiz’in,ayrıca çok yetenekli bir devlet adamı ve iyi bir başkumandan olduğunu daima söylemişlerdir.

    Din işlerinin cahil kimselerin kontrolünden alınıp ,bu işi iyi bilen âlimlere verilmesinin gerekliliğini ifade eder; “Mukaddes Mihrabı, cehlin ve cahillerin elinden alıp ehlin ( konuyu iyi bilen) eline vermek zamanı çoktan gelmiştir” .Derlerdi.

    En uzun tatillerin dini bayramlarda yapılmasının da şart olduğunu söyleyip,”Herkes, dini vecibelerini yerine getirecek,sonra da dinlenecek” Derlerdi.

    HAFIZ YAŞAR OKUYAN:

    Babası Sancaktar Hayrettin Dergahı’ndan olup,oğlu Yaşar Okuyan’da bu dergâhta tekke hayatı içinde yetişmiştir.Sesinin çok güzel olması nedeniyle hemen dikkat çekmiş ve 29 yaşında iken 1914’te üsteğmen, daha sonra Sultan Reşat zamanında saray baş müezzini yapılmıştır.

    Halifelik ve Padişahlık kaldırılınca Ankara ‘da kurulan Reisicumhurluk ince İnce Saz Heyeti fasıl şefliğine yüzbaşı rütbesiyle tayin edilip orada çalışmalarını sürdürmüştür.

    Böylece Atatürk’ün yanında ve yakının da olan Hafız Yaşar Okuyan’ı ,Atatürk ölümüne kadar yanından ayırmamıştır…

  • latife hanım üzerine

    Adı Fatma Zehra Lâtife UŞAKİ, 1960 Mayısı’nda aldığı pasaportla mesleği “ev kadını” olarak geçiyor .Doğum yeri :İzmir .1899 doğumlu Buğday tenli,elâ gözlü, kır saçlı.

    “ O Türkiye’nin ilk fıst lady’si… M. Kemal paşa ile Latife Hanım 1922 yılında tanışmışlar ve 2,5 yıl evli kalmışlar. Bu evlilikten geriye sadece dedikodu ve söylenti kaldı.Ama onlar bu konuda ölene kadar ağızlarını açmadılar.

    Yaşananlar köşkün duvarları arasında ve hatıra defterinin satırları arsında kaldı. Bilinenlerse yakın akraba ve dosttun hafızalarında saklandı…

    LATİFE HANIM;

    Latife Hanım, İzmir’in Uşak kökenli tüccar ailelerinde UŞAKİZADELER’İN kızıydı.Babası Muammer Bey zengin bir tüccardı.10 çocuktan 6 sı yaşamıştı.3kız 3 erkek kardeşten en büyük olanı Latife idi.Ev de bulunan mürebbiyelerden İngilizce,Almanca ve Fransızca dersler almıştı.Bir dönem yine Babasının kuzeni olan Halit Ziya UŞAKLIGİL’DEN Tevfik FİKRET’TEN VE Halide EDİP’TEN edebiyat dersleri almıştır.

    İzmir’in işgalinden dolayı önce aile İsviçre’ye oradan da Fransa’ya geçtiler. Latife Hanım,Eğitimine başlayacağı sırada Türk ordusu 1922 yılında zafer kazanmıştı. Babasından izin alıp İzmir ‘e döndü.

    Boynunda taşıdığı kolyede M. Kemal ‘in resmi vardı. Bu adam bir süre sonra kocası olacaktı.

    Gazi 10 Eylül 1922 günü zeytin dallarıyla bezenmiş Açık arabasıyla İzmir’e girdi ve halkı selamladı.

    Ogün latife Hanım, peçesiz mor bir pelerinle kapıya dayandı..Ve M. Kemal ile görüşmek istediğini söyledi…..

    Vecihe İLMEN: ( LATİFE Hanım’ın kız kardeşi)

    Latife Hanım gelmiş,tabii giremezsiniz burası” Başkumandanlık Karargahı” demişler.”yukarı haber yollayın” demiş.Hemen yaver gelmiş ve yaverle yukarı çıkmışlar.”Atatürk hemen ayağa kalmış .” “hoş geldiniz “ efendim demiş. O da “siz hoş geldiniz “ müsaade ederseniz elinizi öpeyim demiş.” Atatürk aman efendim estağfurullah müsaade ederseniz ben sizin elinizi öpeyim küçük hanım demiş”.

    Latife Hanım ,o gün hayranlıklarını Paşaya bildirdi ve kolyesini ona gösterdi.İzmir ‘de bir sıkıntı olursa karargah olarak evlerinin hazır olduğunu bildirdi.

    Atatürk güvenli olması nedeniyle Göztepe’de ki Uşakizadeler’in evini karargah olarak kullanacaktı.

    14 Eylül günü Kemal Paşa mor salkımlar,güller ve menekşelerle donatılmış. Beyaz eve girdi.Bu ev artık yeni karargahtı.

    Kemal Paşa 16 gün boyunca burada kaldı önemli kararları burada aldı..Köşkte dil bilgisiyle ,sevecenliğiyle, girişkenliğiyle hemen herkesi etkileyen bu genç kız ,ayrıca bütün kabullerde de tercümanlık yapacaktı

    Kendi deyimiyle Atatürk’ün yeni “yaveri” olacaktı…

  • çankayada hediye edilmek istenen ev

    ( Muzaffer Kılıç’tan)

    Atatürk ve beraberindekiler,27Aralık 1919 tarihinde Ankara’ya ilk geldiklerinde, Keçiöre’ndeki Ziraat Okulu’na ( bu günkü meteoroloji binası)yerleşmişlerdi.

    O zamanlar isyancılar, her tarafta özellikle Bolu ‘da, Düzce’de bir çok olay çıkarıyorlardı.Olaylar Polatlı’da bile görülmüş ve bir gece Ata’nın kaldığı eve kurşun bile atılmıştı.Bina çok geniş ve etrafı da açık olduğundan korunması çok güçtü.Bu nedenle, sonradan istasyondaki, bu gün müze olan binaya taşınılmıştı.

    Bu bina, hem Meclis’e yakın ,hem korunması kolay sağlanıyor,hem istasyonun telefon ve telgraf hanesinden istenildiği gibi yaralanılıyordu.Ayrıca Ankara’ya gelenleri,istasyonda karşılamak rahat oluyordu.Bu nedenle Atatürk bu binaya “direksion” ismini vermişti.

    Atatürk bu binaya taşındıktan sonra üst katı evi gibi döşemiş, alt katı da çalışma yeri olarak kullanıyordu.Ancak bu yer çok küçüktü.Atatürk bu arada Meclis başkanı olmuştu.Ve bir çok resmi ve özel görüşmeleri burada yapıyordu.

    Bunu düşünen Ankara müftüsü ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Rıfat Börekçi başta olmak üzere zengin Ankaralılar Atatürk’e bir ev alıp hediye etmek isterler. Aralarında para toplayıp belediyeye yatırırlar. Belediye üç ev seçip Atatürk’e bunlardan birini seçmesini isterler.

    O zamanlar Ankara, kale ve civarından ibaretti.Dikmen, Keçiören, Etlik ve Çankaya’da zenginlerin bağ ve bahçeleri vardı.Zenginler yazın oralara taşınır, kış gelince de Ankara’ya dönerlerdi

    Atatürk 1921 yılının Mayıs ayında bir gün beni çağırdı.ve “Çocuk Ankara belediyesi bize bir ev bağışlamak istiyor.Üç tane ev seçmişler. Git gör. Hangisi bize uygunsa, bana gizlice söyle.Onu kabul edelim ve oraya taşınalım.” Dediler.

    İşleri çok yoğun olduğundan gidip eve bahçeye bakacak zamanları yoktu. Fakat belediyenin de bu kadar kibar hareketine karşı kabalık yapmak istemiyorlardı.Bu nedenle,”Gidip görmeden binayı birisine seçtirdi”.dedirtmemek için seçimin gizli kalmasını istiyorlardı.

    Evlerden biri Etlik’te biri Keçiören’de bir de Çankaya’da idi. Ben gidip üçünü de gördüm. Gelip hepsini Ataya etraflıca anlattım.Her zaman olduğu gibi bana sordular.”Sence hangisi en uygunu ?” dediler.

    Çankaya’daki ev Çankaya’nın en yüksek yerinde, bahçesi de gayet güzel yetişmiş meyve ağaçları ve kavak ağaçları olan ,tahta kepenkli bir bağ eviydi.Daha önceleri bu evde bir İngiliz deri tüccarı oturduğu için de ev bayağı bakımlıydı.Bu nedenle ben de.”Çankaya’daki ev size en uygun olanıdır.Paşam dedim.

    “Öyleyse, Çankaya’daki evi beğendiğimizi teşekkürlerle belediyeye yazmamızı söyledi.Ben de yazıyı hemen yazdırdım.

    Böylece Çankaya’daki bu gün müze olan ev beğenilince,sahipleri Atatürk’e bu evi hediye etmek istediler.Ama Atatürk bu ısrarlardan rahatsız oluyor.ve evin tapusunu kendi üzerine yaptırmak istemiyorlardı..

    Birinci İnönü Muharebesi yeni kazanılmıştı.Büyük kahramanlık gösteren ordumuzu onurlandırmak için, bu evi orduya bağışlamak istiyorlardı.Bu nedenle hayat boyu kendileri oturmak kaydıyla ,evin tapu tescilini Milli Savunma Bakanlığı’na yaptırmışlardı.( 31-Mayıs -1921)

    Bu şartla alınan evin onarımını önce Mimar Vedat bey üstlenmiş,sonra da Sarı Hikmet diye tanınan Hikmet Koyunoğlu tamamlamıştı.

    Köşkün tamiri anı yıl sonbaharda bitirilmiş ve oraya taşınılarak oturulmaya başlanmıştı.

  • kurtuluş savaşı içinde halkn durumu

    ATATÜRKTEN ANILAR
    (Halil Nuri YURDAKUL’DAN)

    İnönü Harpler öncesi birliklerimiz, çok ciddi bir askeri eğitime tutulmuşlardı.Ayrıca askeri bölgelere,Yunanlılara haber ulaştırırlar korkusuyla hiçbir sivil şahıs sokulmuyordu.

    Bir gün karargah penceresinden,eğitim yapan askeri birliğin atları arkasında koşup , eteklerine birbirlerini iterek ve kapışarak bir şeyler dolduran kadınlar gördüm.Hemen emir erime emir vererek,o kadınlar ne topluyorlarsa onlarla beraber karargahıma alıp getirmesini emrettim.

    Az sonra emir erim, dört beş köylü kadınını eteklerine topladıkları şeylerle beraber odama getirdi.

    Kadınlar iyice korkmuş, renkleri sapsarı , bana yalvarmaya başlamışlar ve suçsuz olduklarını söylemeye çalışıyorlardı.

    Zavallıların renkleri belli olmayan yüzlerce yamalı giysileri içinde,üstleri başları adete dökülüyordu..

    Eteklerini açtırdığımda eteklerinin at pislikleri ile dolu olduğunu gördüm. Bunları ne yapacaklarını sordum.

    İçlerinden birisi dışkı içinden bir arpa tanesi bulup bana göstererek.”Ha bunları toplar,fışkıdan(at pisliği) ayırır.temizler,yıkar öğütür ekmek yaparız.Babasız yetimlere yediririz.” Diye cevap verdi.

    Hakikaten dört sene süren Birinci Cihan Harbi, yüzbinlerce can almış ve ülkede yüzbinlerce öksüz, yetim ve dul bırakmıştı..

    İşte Kurtuluş Harbi böyle yokluklar içinde kazanılmıştır.

  • virtualbox kurulum problemi çözümü

    sudo adduser kullanıcı adı vboxusers

  • joomla editör problemi çözümü

    eklentilerden uyumlu ek yöneticisinden tiny mce editor e gir. extended seç.

  • mambo mostlyce problemi çözümü

    Bileşenlerden mostlyce admin e girin. düzenleyici sıkıştımasını kaplıya getirin.